15 Mart 2012 Perşembe

Sivil Toplum: Sivil Anayasanın Takipçisi



"To leave the world a little better than you found it. That's the best a man can ever do." 
 Yani Paul Auster der ki: "Dünyayı bulduğumuzdan biraz daha iyi durumda bırakmak; yapabileceğimiz en iyi şeydir. "

Dünyada olup bitenlere seyirci kalıp, hiçbir şekilde acaba nasıl değişir diye düşünmeyenler de vardır, hatta epey vardır. Öyle olmasa dünya bugünkü sefil halinde olmazdı.

Bir de dünyayı daha iyi, daha yaşanabilir kılmak için çalışanlar, didinenler vardır. Bu kaygı ile yola çıkanlar çeşitli yöntemler benimsemişlerdir. Ya silahlı güç ya da düşünmeye, konuşmaya, iknaya ve sürekli bu çabaları doğrultusunda barışçıl eylemler yapmaya uğraşanlar. Ben ikinci kategoriye Sivil Toplum diyorum. Silahlandığınız zaman "sivil" olamazsınız.

Sivil toplum askeri olanın, bürokrasinin karşısındadır. Sivil toplum gönüllüleri de bir araya gelip kişisel ve toplumsal hakları için örgütlenmişlerdir. Bunlara da Sivil Toplum Kuruluşları deniyor. Amaçları, kurdukları örgütler yoluyla hak mücadelelerini yaygınlaştırmaktır.

Türkiye'de sendikalar, odalar dışındaki sivil toplum örgütlerinin gelişmesi 12 Eylül Darbesi sonrasına rastlar. Kimilerine göre bu yüzden sivil toplum örgütleri çok da işlevsel değildir. Değişim ve dönüşüm şöyle dursun, var olan sisteme supap görevi görürler. Zaman zaman ben de bu duyguya kapılsam da, bilinç geliştirmek, farkındalık yaratmak bakımından bu türden örgütlenmeler silahlı mücadelenin yanında daha yumuşak geçişler sağlayarak toplumu dönüştürmeye katkıda belki de daha etkindirler. Daha hızlı olamasalar da....

Bir de aktif siyasetin içinde yer almaktan çekinen benim gibilerin, kısmen de olsa siyasete bulaşması durumudur aslında. Seçmen olarak aslında siyasi aktörlüğümüz(aktris mi demeli) vardır, elli milyonda bir de olsa. İşte bu bilinçli seçmen olma çabası ve hali de bizi sivil toplum örgütlerine iter. Yani sivil toplum örgütleri çoksa ve çokça sesi çıkıyorsa demokratik bir ortam var gibi bir duygu durumum var. Sizler ne dersiniz? Ha bir de kitlelerin ortak sesleri bu kuruluşlar aracılığıyla bir dönüşüm sağlıyorsa ne ala! Sivil toplum misyonunu tamamlamıştır bana göre.

Şu anda Türkiye'de sivil, yeni anayasa çalışmaları almış başını gidiyor. Herkesin yeni bir anayasa yapılması konusunda hemfikir olduğu yetkili, yetkisiz tüm ağızlardan duyurulmaktadır. Şu ana kadar savaş koşulları, savaş sonrası koşulları ve darbe sonrası anayasaları olmuş Türkiye Cumhuriyetinin, bu tür sınırlayıcılar olmadan, korkusuz, demokratik, sivil ve günümüz koşullarına uyacak, sağlam bir anayasaya ihtiyacı var.

Ben 12 Eylül Anayasası mağduruydum, belki de hala bu mağduriyetim sürüyordur. Anayasanın maddelerine aykırı bir eylem yaptığımdan değil, anayasayı, gerekçelerini hazırlamış bir hocanın öğrencisi olduğumdan. Anayasaların "temel" hak ve özgürlükler konusunda kısıtlamalara gitmemesi gerektiğini düşündüğümden, şimdiki aklımla baktığımda askeri düşünceye, devletin vatandaşın üstünde olması görüşüne karşı olduğumdan mağdurdum.

Özellikle kadın hakları konusunda sivil toplum örgütleriyle çakıştı yollarım daha sonraları. Sistemin ataerkil, militarist yapısı kadın olarak beni eziyordu. Buna karşı savaşım vermekle başladı sivil toplum maceram. Tabii ki anayasa yapılırken kadının bu durumunun -en azından yasal alt yapı olarak- düzeltilmesi gerekir. Dünyada bu türden anayasaları olan ülkeler var. Kadın erkek eşittir deyip işin içinden çıkamazsınız. Kadın erkek eşitliği sağlanmalıdır, bunu sosyal ve ekonomik anlamda güvenceye alan bir ibare olmalıdır anayasada. Belki kanun önünde eşitlik dışında başka bir ana madde açılabilir. Bu teknik ayrıntıyı hukukçulara bırakıyorum. Uygulamada daha belirgin atılımlar olmalıdır. Bence var olanlar yeterli değildir. Sivil topluma bu noktada da ayrıca verilen sözlerin tutulmasını takip görevi düşmektedir.

Şu andaki anayasal durum aşağıdaki gibidir:


X. Kanun önünde eşitlik
MADDE 10.– Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
(Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle: 7/5/2010-5982/1 md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (…)* kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
(*) 9/2/2008 tarih ve 5735 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu fıkranın“bütün işlemlerinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında” ibaresi eklenmiştir. Ancak daha sonra aynı ibare, Anayasa Mahkemesinin 5/6/2008 tarih ve E.2008/16, K.2008/116 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir (Resmî Gazete, 22 Ekim 2008, Sayı 27032)



STGM'nin Sivil Sesler Festivaline* geçen yıl katıldığımda anayasa ile ilgili bu çabaların gerekli ama yeterli olmadığı duygusuna kapıldım. Sanki hükumet yani bu meclis tablosuyla yasama gücü, yazın, çizin, söyleyin; biz bildiğimizi yaparız der gibi geliyordu bana. Elbette bu durum bizim savaşımızı durdurmamalı ama zaman zaman umudumun kırıldığını itiraf etmekte de yarar var. Sisypos gibi kayamızı geriye düşürebiliriz ama geri dönüp alabiliriz. Almalıyız. Sivil toplum örgütleriyle temas halinde olunca, senin gibi düşünenlerin aslında azımsanamayacak kadar çok olduğunu görünce umutlanıyor insan.

4 Mart günü İzmir'de geniş bir sivil toplum örgütü yelpazesi olan Bizsiz Anayasa Olmaz** Platformu ile tanıştım. Türkiye'yi dolaşıp halka ve yerel sivil toplum örgütlerine yeni anayasa ile ilgili hem bilgilendirme yapıyor, hem de onlardan veri topluyorlar. Bu türden bir şey Türkiye için ilk. Umarım gerçek amacına ulaşır. İzmir ayağında beklenenin çok üstünde katılım olmuştur. Farklı görüşten insanlar da olsak ortak bir amaç için; aslında çok basit olan daha iyi yaşamak için, aynı masa etrafında toplanıp, konuştuk, tartıştık. Benim için iyi bir deneyim oldu. Görüşlerimiz değişmedi belki ama karşımızdakinin görüşü farklı diye onu dövmek isteği duymadık. En azından ben duymadım.

Süreç devam ediyor. İzmirli sivil toplum örgütleri olarak da bir araya geldik. Çalışmalarımız başladı. STGM'nin yönlendiriciliği ile birleştik. Bugüne kadar yapılan anayasa taslaklarını, çalışmaları, talepleri inceliyoruz. Ortak taleplerimizi belirleyip sesimizi duyuracağız bizler de...

Haberlerimizi bekleyin...

Bugüne kadar yapılan anayasa çalışmaları  hakkında aşağıdaki linkleri kullanabilir, bilgi edinebilirsiniz. Dilerseniz katkı da koyabilirsiniz.

http://www.stgm.org.tr/tr

**http://www.bizsizanayasaolmaz.org/












2 yorum:

  1. Hanife, bloğun yazılarla dolsun, taşsın...kalemin yorulmasın, daim yaşasın...sevgiler..

    YanıtlaSil
  2. sayfanız çok güzel elinize sağlık tşk

    YanıtlaSil