Nurşen Yıldırım yazısıdır.
Suçlular ise elini kolunu sallayarak gezebiliyor hâlâ!
1998 yılında Temmuz ayında Mersin’de evinin önünden, kocasının yanından bir kadın kaçırıldı. Polise haber verildi, kadından günlerce haber alınamadı. Önce herkes ne diyeceğini, nasıl davranacağını bilemedi. Ailesi, kadın örgütleri, İslami çevreler… Neden mi? Çünkü kadın başı örtülü, kendisine “imanlı feminist” diyen, bir dönem Hizbullah örgütünde yer alan ama sonra ayrılan, Mersin’de Bağımsız Kadın Derneği’nde ve Kadın Sığınmaevi’nde çalışan, sosyalistlerin düzenlediği “Barış için Kadın” mitinglerine katılan, cenazesinin kadınlar tarafından kaldırılmasını isteyen biriydi de ondan.
Yaklaşık bir yıl sonra Konya’da öldürüldüğü ortaya çıktı. 38 gün boyunca işkence görmüş, işkence seansları katiller tarafından kayda alınmış, öldürdükten sonra “şükür namazı” kılınmış, cesedi tamamen soyup kireçle karıştırılıp onlarca cesetle birlikte örgüt evinin altına gömülmüştü. Hizbullah’a yapılan operasyon sonrasında bulundu Konca’nın ve diğerlerinin cesedi. Çocukları bile zor teşhis ettiler.
Ne kaybolduğunda ne de bulunduğunda İslami medya hiç söz etmedi. Konca’nın arkadaşları kaçırıldığında adlarını vererek bir açıklama yapmak isteseler de hiçbir gazete yayımlamamıştı. Ama kaçırılmadan önce farklı düşünceleri olduğunda televizyonlara çıkarıp onun görüşlerini çarpıtmayı da iyi becermişlerdi.
Feministlerse özellikle üyesi olduğu Mersin Bağımsız Kadın Derneği başta olmak üzere kaybolduktan bir müddet sonra “Konca’yı Hemen İstiyoruz” diye eylemler, açıklamalar, afişlemeler yaptılar. Rahşan Ecevit’ten, emniyete kadar her yere Konca’nın sağ bulunması için fakslar çektiler. Konca bulunduktan sonra Pazartesi dergisi, 2000 Mart ayında çıkardığı sayısında geniş bir biçimde Konca ile ilgili yazılara, görüşlere yer verdi.
Bugün İslamcı kadınlar bu kadar rahat televizyonlara çıkıp konuşabiliyorlarsa, cenaze namazlarında ön saflarda erkeklerle birlikte durabiliyorlar, erkek egemen düzeni eleştirebiliyorlarsa bunda Konca Kuriş’in etkisi büyüktür. Çünkü 80’den sonra feminizmden etkilenen gruplar arasında İslamcı kadınlar da vardı. Erkekler ise onları engellemek için her türlü çabaya girişmişlerdi. 87 yılında Ali Bulaç Zaman Gazetesi’nde ”Feminist Bayanların Kısa Aklı” adıyla bir yazı yayınladı. Ama sonuç istediği gibi olmadı. Bulaç’a itiraz eden kadınların mektup ve yazılarıyla önemli bir tartışma başladı. Kadınlar seslerini çıkarıyorlar ama tabi ki Zaman yayınlamıyordu. Gazete el değiştirip, yazı işleri de gazeteden gidince, başka bir erkek imdada yetişti: Abdurrahman Dilipak. “Bir Başka Açıdan Kadın” adlı kitabıyla İslamcı kadınlara neden feminist olamayacaklarını anlattı. Çizgileri çekti, erkek İslamcı çerçeveyi yeniden oluşturdu. Şimdi ne düşünüyor merak ediyorum doğrusu?
Kadınların kendi içlerinde tartışmaya döndüğü, ara sıra bizlerle de görüştükleri ama seslerini duyuramadıkları/duyurmadıkları bir dönemden sonra Konca Kuriş İslam’ın kadına bakışını eleştirmeye başladı. “İslam’da örtünmek şart değildir; hadislerle yola çıkmak yanlıştır; anlamadığınız bir dille dua etmenin faydası yoktur, ben duaları hep Türkçe okuyorum; adet gören kadının namaz kılması ve oruç tutması günah değildir; kadın erkek yan yana ibadet edebilir; kadınlar cuma, bayram ve cenaze namazlarını kılabilirler” gibi bugün de tartışılan birçok görüşler ileri sürdü. Ama en önemlisi ve belki de ölümünü hazırlayanlardan biri “Kuran hep erkekler tarafından çevrildi, bunun için kadın gözüyle bir meale ihtiyaç var” tespitiydi.
Kuriş’e bu işkenceleri yaptıranların/yapanların mahkemeleri bir türlü bitmedi ve Hizbullah üyeleri 2011 yılının ilk günlerinde zaman aşımından dolayı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar. Büyük bir kalabalıkla karşılandılar, zafer kazanmış gibi konuşmalar yaptılar, alkışlandılar ve yurtdışına kaçtılar. AKP ve İslami medya görmezden geldi.
Konca Kuriş aklıma nerden mi geldi? Bilmem, belki de Diyarbakır Üniversitesinde ortaya çıkanları Mehmet Sincar’ın ve binlerce Kürt’ün katillerine benzetmişimdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder