17 Haziran 2012 Pazar

Büyüdüm Biraz Dedem!




Benim babam bize gelmezdi ki hiç ben küçümenken. Bilincim ve hafızam oluşmaya başladıktan sonra bana tanıştırdıkları adamdı o. Avrupa'dan gelirdi, amcamlara giderdi. Bizim evimiz en alt katta olmasına ve kapının önünden geçmesine rağmen bize uğramazdı. Beni sevmezdi bilirdim. Çok da umurumda olmazdı aslında. İnsan ne de olsa iletişimde olduklarının sevgisini önemserdi. Ama amca çocuklarım bana "Baban seni sevmiyor." dediklerinde kırılıp dökülürdüm; incecik çocuk bedenim bunu kaldıramazdı. İnanırdım tabii havadise. Ben ona bir kötülük etmemiştim ki, neden beni sevmiyordu anlayamazdım bir türlü? Çok yaramaz bir çocuk sayılmazdım. Derslerim iyiydi. Bakıldığında onlardan daha sevilesi bir çocuktum. Bütün mahalle "Ne güzel, ne tatlı çocuk!" derdi oysa. Biraz da acıdıklarını hissederdim. Biliyordum bu acımanın nedenini; babam beni sevmediği içindi.

Beni hatta bizi -annemi de sevmiyordu zaten- sevmeyen babamın bir gün elinde karışık, taze kavrulmuş çerez kokusu saça saça evimize geleceği hayalini kurmamı engellemezdi bütün bunlar. Baba buydu, amcalarımdan, komşulardan  gözlemlediğim. Elinde paketlerle eve gelen adam. Çocuklarını her ne olursa olsun seven insan. İnsana güven veren dağ gibi bir şey olduğunu da düşünürdüm ama babaya güven benim için çok uzak bir kavramdı. Hep annemi üzecek dolayısıyla beni de ağlatacak adamdı bizimki. Bunu aşmak, unutmak çok zordu ya, çocuklar gene de hayal kurabilecek kadar güçlüdür.

Daha sonra on yaşında bir çocuk, dedesinin tadelle taşıdığı kız çocuğu, babanın o olduğunu düşünmeye başlamıştı bile. Hele de damla sakızları dedemin! Sol ceket cebinde daima benim için. Damla sakızı kokusu; dedem kokusu. Acı tütün dedem; Birinci sigarası, ilk tütün denemem, fark etmesine rağmen bir şey demeyen. Esmer dedem, kurşun gibi suskun dedem ama yufka yürek. Ruhun şad olsun! Anneannemle cennette el ele gezinirken bana da çam ağaçlarından memleket sakızı yapın olur mu? Mastika dediğimizden...

Babalar günüymüş bugün dedem. Senin yanına gelmek istiyorum. Ama fazla uzağa gittin. Az kaldı, oraya buradan daha yakınım yaş itibariyle. Geleceğim gene yanına, tıpkı köydeki evin basamaklarını sıçraya sıçraya çantanı almaya geldiğim gibi. Sakızım cebinde olsun gene, tadelle istemiyorum, büyüdüm biraz artık, dedem!

17 Haziran 2012
İzmir





Bu güzel türküyü sanırım dedem çok severdi. Ona armağan olsun!







5 Haziran 2012 Salı

Canının Parçasından Vazgeçmek!







"Kürtaj kelime anlamı ile kazımak anlamına gelir, kadın hastalıkları ve doğumda kullanıldığı şekliyle ise rahim içinden doku almak anlamına gelmektedir. Sadece gebelik sonlandırmak için yapılmaz.
Özellikle kanama bozukluklarında ve menopoz sonrası kanamalarda teşhis amaçlı kürtaj yapılabilir (Probe Küretaj). Yine infertilite kısırlık araştırmalarında yumurtlama olup olmadığını anlamak amacıyla da kürtaj uygulanabilir.
Gebeliğin sonlandırılması amacıyla yapılan kürtaj ülkemizde 10. gebelik haftasına kadar kanuni olarak uygulanmaktadır."


Bir sağlık sitesinden alınmış, bilimsel olunca nasıl normal gelen tanımlamalar, değil mi? Oysa bizim son zamanlarda gündemimizi belirleyen kürtaj kadın için bir travmadır. Çok az kadın vardır ki gebeliğini sonlandırıp mutlu olabilsin. Belki de hiç yoktur. Sadece doğurursa çok daha büyük sorunlarla karşılaşacağından bir hafifleme hissedebilir.

Çoğu kadının yaşamında bu kaçınılmaz son olmuştur. O kadar çok neden vardır ki kürtaj için: Sağlık, ahlak, ekonomik durum, sosyal durum vs vs...Saymaya gerek yok...

Ama o kadar çok da neden vardır ki kürtaj olmamak için, bir bebeği bir kere koklamış kadın için bu kendi içinde küçük bir ölümdür. Ceninin kan pıhtısı olduğunu bile bile düş gücü devreye girer. Pembe yanaklar öpülür, yumuk yumuk eller dokunur... Bebek kokusu dolar mekana... Fikriyle bile bir kadını mutlu edebilen bir varlıktır bebek. Erkeklerin anlamakta zorlanacağı bir duygu durumudur bu. Anlamasını beklemek belki de haksızlık olur. İçinizde bir parçanızdır büyüyüp kendi ayrılana kadar. Kopsa da, ama kürtajla ama doğumla, onunla olan bağınız kopmayacaktır. İşte bunu anlamakta zorlanıyor başbakan ve onun gibiler. Kadınlar için bu bağı koparmak zorunda kalmak çok  zordur. Hatta zaten olanaksızdır. Kürtaj olmak zorunda kaldıklarında fiili kopuş gerçekleşse de, manevi olarak uzun yıllar izleri kalacaktır.

İşte bu yüzden Sayın Tayyip Erdoğan(bak sayın diyorum) var olan yasalar korunsun ve dahi kürtaj sonrası kadınlara ücretsiz psikolojik destek verilsin derim ben. Beni dinlesen iyi edersin! Deneyim konuşuyor. Memleketi sağlıksız koşullarda kürtaj olmuş, psikopatlaşmış kadınlara emanet edersin yoksa. Madem geleceği yaratacak olan bu kadınlardır, o halde onların sağlıklı bedene ve ruha ulaşabilmesi için çalış bence.

Yok kürtaj kısıtlamaları, yok bilmem ne! Sana ne? Sen kadının içindekini o kadından daha mı çok dert edersin? Ondan daha mı acıdır sana, canının parçasından vazgeçmek? Bu nasıl iddialı bir söylemdir?







Hanife Türkseven
İzmir